Mertcan Tanaydi
26 Haziran 2012 Salı
Ne anladım bu işten ?
Öncelikle "küçülmek" kelimesinin bizim için ne anlam ifade ettiğini netleştirmemiz gerekiyor. Öyle ki, Beşiktaş camiasında son günlerde konuşulan popüler kelime bu. Herkesin bu söylemden çıkaracağı farklı anlamlar muhakkak ki olacaktır. Şimdi, bir A.Ş düşünelim; hisselerinin borsada döndüğü, kulüp personelinin aylardır maaş alamadığı, avrupadan gelen men ceza haberinin bile kulübün %30 değer kaybetmesine neden olduğu, amatör branşlarda hiçbir iddianın bulunmadığı gibi bu sporcuların zor şartlarda mücadele ettiği, her yerde karşımıza çıkan "boşvermişlik" ve "sahipsizlik" görüntüsü ve dahası... Basiretsiz yöneticiler, vizyonsuz insanlar...
Eleştirmeden kaçınmak, doğru bildiğini söylememek hatta düşünme yeteneğini kaybetmek üçlemesi birleşince elbette ki hata kaçılmaz oluyor. Bence bir an dürüst olup bu çarpık yapıya göz yumduğumuz için önce kendimizden başlayalım mevzuya. Bu yönetim veya başkan her ne derseniz deyin; bu hataları yaparken biz neredeydik ? Yönetimi her defasında ibra etmeler, susup olan biteni izlemeler, yabancı hayranlığından kaybedilen milyon dolarlar vs... Yönetim bu kaos ortamında bir an önce çıkmak için önce FEDA projesini, sonra da 100 bin üye projesini hayata geçirdi. Futbol ve basketbol takımlarının başına eski kaptanlarını getirdi. Tüm ibreler özkaynak değerlerine döndü ve söylemler bu yönde birleşti. Ardından bütçeler konuşuldu, tartışıldı, eldeki imkanlar incelendi. Sonra birisi bir kuyuya taşı attı şimdi o taşı konuşur olduk. "Beşiktaş küçülmeye gidiyor." Bizim küçülmekten anladığımız şudur;
1. 16-17 yaşında A takıma yükselen gençleri pişmeleri için başka takıma kiralarız oysa önde gelen avrupa kulüplerinde bu durumun tam aksine iskelet kadroyu bu gençler oluşturur,
2. Transfer döneminde adeta taarruz başlatır 35 lik yabancı dedeleri veya artistleri getirir onlardan medet umarız oysa günü değil geleceği kurtarmamız gerektiğini anlamamışızdır,
3. Bir kişinin yapabileceği işi on kişiyle yapar bir de övünürüz, yemeyen keriz der geçeriz oysa bütçe planlamanın ve uzman kişilerle çalışmanın ne olduğunu bilmeyiz,
4. Kendi değerlerimize önemsemeyiz, başarı yolunda yapılan etik olmayan davranışları meşru görürüz oysa asıl rakibe saygı duyduğumuzda kazanmaya başladığımızı bilememişizdir,
5. Sabırsız, tahammülsüz ve kendimizi her konuda bilgi sahibi sanarız oysa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuşuzdur, onun da farkında değilizdir,
Evet... Şimdi arkamıza yaslanalım ve şu soruyu soralım. İleriye mi gideceğiz, yerimizde mi sayacağız yoksa "küçülecek" miyiz? Hangisini tercih ederdiniz ?
30 Nisan 2012 Pazartesi
Nerede kalmıştık ?
Kısa bir köşe yazısı ile sahalara geri dönmüş bulunmaktayım. Öncelikle geçen zamanda asıl işimiz olan yazıyı ihmal ettiğimi itiraf etmek zorundayım. Yazmaya yazmaya ne yazacağımı da şaşırdım ya haydi neyse diyelim artık.
"Bir gazeteci daima gündeme dair gelişmeleri takip etmeli ve haberdar olmalı" fikriyle güzel memleketimin spor gündemi bu ara en güncel haber kaynağı olma özelliğinde. Malumunuz özellikle futbol gündemimiz; şike, teşvik, mafya ilişkileri, masa başı oyunları,para aklama, yolsuzluk, fanatizm, ırkçılık derken ilginç bir hal aldı doğrusu. Satırlar arasında geçen onca kelime bile aslında spor ahlakının yanından bile geçmeyecek ağırlıkta olmasına rağmen şu günlerde kulağımıza pek de yabancı gelmiyor. Aslında spor müsabakalarında "kabul edilebilir hırs" her zaman makul görülebilir ancak kazanma, sürekli kazanma odaklı, rakibi öteki gibi gören, bencil bakış açısı sporun doğasında olmaması gereken bir duygu. Atlanmaması gereken belkide en önemli nokta ise, sporun içine bahis sokulması ve bu havuzdan resmi ve gayri resmi olarak milyonlarca kişinin ekmek yemesidir. Bir basketbol müsabakası düşünün ki ilk hücum ribaund unun kimin alacağı veya futbol maçında skor bilme, alt mı olacak üst mü geyikleri, ilk yarı 0 ikinci yarı banko 2 muhabbeti,ilk kırmızı kartı hangi takım görecek gibi tahminler vs... Bir döngü var, para babaları sistemi kurarken bize düşen sadece bir piyon olmak. Aklıma hemen "taraf" - "bertaraf" kelimeleri ve bunla ilgili farklı espriler geliyor ama kişisel olarak şunu söyleyebilirim ki; sporu bu denli çirkinleştiren bu "baba"lara naçizane selamlarımı iletiyorum. Nihayetinde mevzu bahis para ise gerisi teferruattır. Öyle değil mi? Yersen tabii...
Herkesin bir rengi, tarafı olması gayet doğal ama iş buna tahammül edebilmekte. Rakibini yok sayan, kazanma uğruna tüm çirkin işleri yapabilecek düşüncelerin sporda yeri yok. Bu konuyu klasik bir yargıyla bitirelim: "Başımıza örülen onca çorap dış mihrakların oyunu olsa gerek." Haydi şimdi afyonlanmaya devam. Evet... Nerede kalmıştık ?
9 Şubat 2011 Çarşamba
6 Ocak 2011 Perşembe
Başlarken...

“Başarının yolu; egoyu tatmin için gemiyi azıya alan güdülere karşı, vicdanın verdiği savaşı kazanmaktan geçmektedir. Verilen herhangi bir mücadelede de bireyi, asil bir tavır almaya ancak emelleri yöneltir. Şahsiyet ile amaç, amaç ile de anlam bir bütündür. Amaçsız insan eksiktir.” diyor Prof. Dr. Özcan Yeniçeri. Yukardaki alıntı düşünüldüğünde emellerimiz; hayatımıza yön veren, değer katan hatta bizi biz yapan en önemli olgulardır. İdeallerimiz doğrultusunda emek vermek hayatımızı anlamlandırır, değerli kılar. Belkide en önemlisi; hadeflerimize doğru adım atmak, o yolda mücadele etmek kişiyi mutlu edip ona güç verir. Kişinin severek, isteyerek, gönülden yaptığı her iş başarılı olmasında en önemli faktördür.
Günümüzde kişisel gelişimin ne derece etkili olduğu gerçeği birçok kişinin malumudur. Bu anlamda mesleki bilgi ve becerilerimizi geliştirmek, bu bilgileri paylaşmak, sosyal becerimizi en üst düzeye çıkartıp etkin iletişim kurabilmek adına Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Kulübü olarak dauiletisimkulubu.com internet adresimizi aktif hale getirmiş bulunmaktayız. Çağın getirdiği olanakları göz önünde bulundurduğumuzda internet hepimiz için alternatif bir iletişim aracı haline gelmiştir. Bu fikirden yola çıkarak internet adresimizin gerekli olduğunu düşündük. Zamanla daha da gelişeceğine inandığımız kulubümüzün yaptığı her çalışma, etkinlik ve çeşitli duyuruları bu adresimizden takip edebilirsiniz.
Hedeflerimiz doğrultusunda “ufak bir adım” olarak nitelendirdiğimiz kulübümüzün çalışmalarına başlamanın heyecanı içerisindeyiz. Bilgi ve tecrübelerimizi paylaşmak için, sosyal becerilerimizi geliştirmek için, takım halinde çalışmanın verdiği mutluluğu tatmak için siz arkadaşlarımızı kulübümüze katkı yapmaya bekliyoruz. Bize katılmak için herhangi bir şart koşmuyoruz. Biraz istek biraz tebessüm bizle birlikte olmak için yeterlidir. Kişisel gelişiminizi arttırmak, yoğun ders programının stresini biraz olsun atmak istiyorsanız yeriniz şimdiden hazır demektir. Görüş ve önerileriniz ile kulübümüzün daha da gelişeceğini inanıyoruz. “Birlikten güç doğar” düşüncesiyle siz öğrenci arkadaşlarımızı DAÜ İletişim Kulübü’ne bekliyoruz. Unutma! Sensiz bir eksiğiz.
dauiletisimkulubu.com
Sonnet 73

William Shakespeare was a famous British poet and playwright. (26 April 1564, 23 April 1616) He was born in England and his surviving works, including some collaboration, consist of about 38 plays, 154 sonnets, two long narrative poems and several other poems. Shakespeare is often called England’s national poet. His plays have been translated into every major living language and also he has been writing several plays for own theater “The Globe” as well as his sonnets are quite famous. Shakespeare’s work has made a lasting impression on later theatre and literature. According to the Shakespeare, the whole word is as a stage. In terms of me, this discourse is very significant because it represents how is Shakespeare’s understanding of art. Indeed, he is the most important British literature theater author within Renaissance period. Important point that, he is fully described in his works such as nature of love, hatred, friendship, vengeance, rise, death, time and so on. Meanwhile, some evident suggest that, Shakespeare wrote sonnets throughout his career for a private readership. Totally, there are 154 sonnets by Shakespeare and I chose sonnet 73 for you.
Sonnet 73
Sonnet 73, one of William Shakespeare’s most famous sonnets and focuses upon the theme of old age. It has been written in 1609 by Shakespeare. Actually, sonnets are almost about love. Sonnet 73 is no exception and sentiments of love with those of against. In this sense, death is expressed through the use of figurative language. The poem is organized in such a way. In this poem, speaker invokes a series of metaphors to characterize the nature of what he perceives to be his old ages.
Type Analyze
First of all, this text is a poem and it is code of written language. It is about both sex and mostly 18+ above because love and aging are more serious emotions. Every human can interest to poem. All income and people in every job can interest poem because poem is relative from person to person. Purpose of this poem that, it is reflects express feelings and the reader’s feel is like a happy. This poem is very effective because it sprinkle sentiments of love with aging.
This poem is consists of 11 line. Author has been used some metaphor in this poem which means that, figurative expressions. Author mentions yellow colors, sunset, ashes, deathbed, black night, when yellows leaves, and love. According to me, these ones are key word and these words can have a differently meaning in the poem. In the beginning of the poem, the author uses the metaphor of autumn to stand for his progression in years. He tells the beloved that his age is like a “time of year” late autumn, the weather has grown cold, and the birds have left their branches. Just like the leaves change and fall from the trees, the author has changed and lost his youth. Lines 5-6, here sunset represents dying. The author next states a comparison of his aging in the west. The next metaphor compares night which occurs after sunset, to death. (7-8) It is important to note that, author has changed his focus from aging, to dying, to death. In the final quatrain the author speaks of a deathbed of ashes. (10-11) these ashes can be interpreted as the ashes of his youth. End of the poem, it seems to appear to sum up the relationship. Here author saying that, even though he is so close to death, the lover still loves him. Moreover, the entire poem is written to someone, probably a lover or loved one. The author spends much of the sonnet speaking of aging, dying and death, all of them is still an element of love. Suffice it to say, sonnet 73 is a love poem with images of aging and death.
To sum up, sonnet 73 is one of Shakespeare’s famous works and this is one of the best poems in English.
COMM 107 Reading Room: Text and Image
"Siege 1453"

Siege 1453 is a about historical novel by Okay Tiryakioğlu and it has been written in Turkish. Also this novel published in May 2009 and it has been reached seventh edition. In addition, the number of books sold is 25.500. This number is great success every novel.
Type Analysis
This is the example of historical novel and its code of written language. This novel is for all sex, middle and high income and also mostly 16 above. All jobs can read this novel and if you interest historical events you can read it. The purpose of novel is mostly informed about how could siege happen. The reader’s feels does not amused but it can be attractive for reader. Actually, it depends on in terms of interest. According to me, Siege 1453 is very effective because an event which has an important place in history to telling successfully.
Denotation-Connotation
First of all, the book tries to explain the conquest of Istanbul story with historical data and also it is consists of nine chapters. Each chapter is approximately 8 or 10 pages so the novel is not too long, just 283 pages. Chapter 1 and 2 describe before the siege and explain what feel both emperors. Beginning with chapter 3, siege is beginning slowly and Fatih who is sultan of Ottoman Empire discovery about siege of Istanbul. Chapter 5-6 explain preparatory stages of siege and reflect ideas of both emperor because Fatih thinks attack, XI. Konstantinus thinks defense. Chapter 8 and 9 explain war. In Generally, Siege does not explain just political events, preparatory of military, collision. Nevertheless, it is meaning of emperor, sultans, and soldiers personal story at the same time because this siege has many different meanings for humans and emperors.
The book’s written language is very impressive and fluent. The author added some sprinkle literary word and it has been helped to understandable of novel. Especially historical novels should not too long because it can be boring to reader but we could say short to this novel. The author is planning the novel like 9 chapters, end of the 9 chapter all chapters are combined by author. This is the author’s success.
I choose Siege 1453 because I like historical novel and this novel is the latest my book to reading. In addition, I want to share it with you may be it can be interesting for you.
Positive sides of this novel are that, it is not too long and it does not boring to reader. Written language is so successful. The important point is that, all chapters are not independence of each other. In terms of me, cover design is very attractive to readers and this is the good example of how should be good, success product sale.
Negative side of this novel is that, I think the author was explained shortly in terms of collision. If he give more detail about collision may be contribute more impress to his novel.
COMM 107 Reading Room: Text and Image
30 Aralık 2010 Perşembe
TOGAN AİLESİ VE BOZKURT GAZETESİ

Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi (DAÜ-KAM) tarafından düzenlenen “6. İz Bırakmış Kıbrıslı Türkler Sempozyumu” 25-26 Kasım tarihlerinde DAÜ Mehmet Tahiroğlu Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyumun son oturumunda Kıbrıs Türk basınında önemli katkıları olan Togan Ailesi ele alındı.
Toplam dört oturumla iki gün süren “6. İz Bırakmış Kıbrıslı Türkler Sempozyumu” Togan Ailesi’nin ele alındığı son oturumun ardından yapılan kapanış ve değerlendirme oturumu ile sona erdi. DAÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından yönetilen oturumda araştırmacı yazar Hüseyin Kaba Togan Ailesi hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Togan Ailesi’nin Kıbrıs Türk basınında çok önemli bir yerinin olduğunu belirten Kaba, özellikle Cemal Togan’dan bahsederken duygulanması dikkat çekti. Kaba, “Cemal Togan, Bozkurt adlı gazetenin kurucusu ve imtiyaz sahibiydi. 26 Ekim 1951 tarihinde yayın hayatına başlayan Bozkurt gazetesi, 36 yıl ‘Kıbrıs’ın en yüksek tirajlı Türk gazetesi’ unvanını elinde bulundurdu. Öyle ki, Togan Ailesi bu gazeteyle anımsanıyordu” dedi. Bozkurt gazetesinin isminin bir anket sonucu belirlendiğini ve gazetenin halkı bilinçlendirip birlik ve beraberliğin sağlanmasında çok önemli olduğunu söyleyen Kaba sözlerini şöyle sürdürdü: “Dönemin imkanı en geniş gazetesi Bozkurt gazetesiydi. Gazetede sadece Kıbrıs haberleri değil, Türkiye ve Dünya’dan da haberler vardı. Bozkurt gazetesi muhabiri Bilbay Eminoğlu’nun 1963 yılında dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü ile yaptığı röportaj Kıbrıs Türk basını açısından önemliydi.”
Cemal Togan için “dürüst, çalışkan, yenilikçi” ifadelerini kullanan Kaba, Cemal Togan’ın oğlu olan Sadi Togan’ın babasının yanında çalışıp gazeteciliği sevdiğini belirtti. Kaba, “Cemal ve Sadi Togan sıfırdan bir gazeteyi ülkenin önemli gazetelerinden biri yaptılar ve tarafsız olmaları, herhangi bir siyasi partiye ayrıcalık tanımamaları bu başarıyı getirdi. Babası gibi Sadi Togan da mesleğine duyduğu saygıyla tanınıyordu ve uzun yıllar Kıbrıs Türk basınında hizmet verdi” dedi.
Öğrencilerin ilgi göstermediği sempozyumun son oturumunda salonda büyük boşluklar vardı. İstanbul Doğa Koleji’nden 11 kişilik öğrenci kafilesi de sempozyumun son oturumuna katıldı ve bu konuk kolej grubundan Ahmet Alper Gökboğa isimli öğrenci Hikmet Akif Mopalar hakkında katılımcılara bilgi verdi.
20 Ağustos 1988 günü Bozkurt gazetesinin kapandığını söyleyen Kaba, ekonomik şartların kötü olması ve gazetenin hiçbir kuruluştan yardım görmemesinin gazetenin durumunu daha da kötüye götürdüğünü vurguladı. 1980’li yıllarda ülkemizde şartların değiştiğini ve bu şartlara ayak uyduramayan Bozkurt gazetesinin zor günler geçirdiğini belirten Kaba, “Sadi Togan gazetecilik mesleğinin koşullarının en ağır olduğu yıllarda özveriyle çalıştı. Sadi Togan’ın genç kuşaklara örnek olacak bir insandı çünkü O, Kıbrıslı Türk gazetecilerin temsilcisiydi” dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)